
Türkiye, son yıllarda hem iç hem de dış politikada oldukça hareketli bir dönemden geçiyor.
Bölgesel çatışmalarla başlayan süreç, ekonomik dalgalanmalar ve siyasi kutuplaşmalarla gündemi meşgul etse de gözden kaçan en önemli kırılma noktası, kuşaklar arası kültürel bir dönüşüm sürecinin içinden geçiliyor olunmasıdır.
Bu karmaşık ortamda, Türk halkı hem belirsizliklerle başa çıkmaya çalışıyor hem de geleceğe dair umutlarını korumaya gayret ediyor.
Bölgesel Çatışmalar Arasında Türkiye
Türkiye, Ortadoğu’ya sınırı olan bir Avrupa ülkesi mi? Yoksa, Avrupa’dan kopan yeni bir Ortadoğu ülkesi mi oluyor?
Türkiye, coğrafi konumu itibariyle Ortadoğu’da yaşanan çatışmalara kayıtsız kalamayacak önemli birsiyasi figürdür. İran, Irak, Suriye, Filistin, İsrail, Libya ve Doğu Akdeniz’deki gelişmeler Türkiye’nin dış politikasını önemli ölçüde etkilemektedir. Öyle ki Türkiye’nin batı ile olan ilişkileri dahi Ortadoğu’daki rolü üzerinden şekillenmektedir.
Türkiye, görmezden gelemeyeceği Çin, Rusya, Avrupa ve Amerika’nın Ortadoğu politikaları ile kendi istikrarı ve istikbali için atması gereken adımlar arasındaki sırat köprüsünde yürümektedir.
Hükümetin dış baskıları bertaraf edebilmesi için iç siyasetteki aktörlerle uzlaşı içinde hareket etmesi gerekmektedir. Ortadoğu’da atılacak adımlar için özellikle ana muhalefet partisinin desteği çok önemlidir. Muhalefet ile ortak hareket etmenin iktidara katacağı çoğulcu güç, Ortadoğu ipinde yürüyen Türkiye’ye bir güvenlik halatı olacak, üzerinde yürüdüğü ince ipi bir köprü güvenliği konumuna getirecektir. Bütünlük içindeki bir Türkiye kudretli bir duvar olarak Ortadoğu’da yanan ateşin yakıcı ısısından ülkesini koruyacaktır.
İktidarın başını çekeceği ülke içindeki bir çoğunluk hareketi, komşu ve uzak devletlerin Ortadoğu projelerini Türkiye menfaatleri doğrultusunda yönlendirebilmesini sağlayacaktır.
Bu güç, halihazırda Türkiye için sorun olan dış aktörlerin görmezden gelemeyeceği bir potansiyel olarak Türkiye’ye uluslararası siyasette bölge üzerinde otoriter bir söz sahipliği kazandıracaktır.
Aynı birliktelik Türkiye’nin Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş ile ilgili atacağı adımlar için de çok kıymetlidir.
Avrupa’nın olası risklere karşı Türkiye’yi hedefte tutacak bir silahlı güç olarak görmesinden ziyade, Türkiye’yi Avrupa ve Amerika nezdinde de siyasi bir güç unsuru konumuna taşıyacaktır.
Özetle; iktidarın desteği dışarıda değil içeride arayarak uluslararası ilişkilerde muhalefet ile birlikte adım atması, Türkiye’nin dış politikadaki krizleri bertaraf edebilmesinin yegane hamlesi olmalıdır. Bustrateji, Türkiye’yi arzu ettiği Avrupa topluluğuna yakınlaştırabilecek adımların başıdır.
Ekonomik Dalgalanmalar ve Toplumsal Etkileri
Türkiye ekonomisi, özellikle son on yıldır artan düzeydeki yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve yüksek işsizlik oranı gibi sorunlar yaşamaktadır. Bu durum karşısında hükümetinekonomik istikrarı sağlamak amacıyla aldığıekonomik tedbirler kapsamında öncelikle vergi, harç ve cezalar gibi kamu alacaklarında yüksek oranlı artışlara gitmesi, özellikle dar ve sabit gelirli vatandaşları olumsuz etkilemiş ve toplumsal eşitsizlikleri derinleştirmiştir.
Hükümet tarafından yüksek enflasyonun önüne geçebilmek için vatandaşın gelirini aşan orandakiharcamalarını kontrol altına almak amacıyla öncelikle kredi kartı taksitlerinde sınırlamalara gidilmiş, akabinde kredi borç faizi oranlarında dayüksek artışlar yapılmıştır. Ancak serbest piyasa koşullarında ekonomik krizi fırsata çevirmek isteyen pek çok ticari aktör mal ve hizmet sektöründe yüksek oranlı zam uygulaması yaparak yaşanan ekonomikkrizi derinleştirmiştir. İlk etapta tüketimi azaltmak amacıyla hükümet tarafından bu zamlara yeterli müdahale edilmemiş olsa da krizin derinleşmesi üzerine ürün fiyatlamalarına ilişkin denetimler sıklaştırılarak piyasa bir nebze de olsa kontrol altına alınmıştır.
Ülke ekonomisinde bütün bu gelişmeler yaşanırken dar ve sabit gelirli vatandaşların gelirlerinde yapılan artış oranları piyasa fiyatlamasının çok altında seyretmiş ve vatandaş için zorunlu kemer sıkma dönemine girilmiştir.
Halen içinden çıkılamamış bu ekonomik kriz, başta emekliler ve asgari ücretli çalışanlar olmak üzeresabit gelirli halk tarafından giderek artan bir sesle şikayet edilmeye başlanmıştır. Ailelerinin yaşadığı buekonomik dar boğazdan doğrudan etkilenen öğrenciler de yine ekonomi politikalarını yüksek sesle eleştiren kitleler arasında başı çekmeye başlamıştır.
Bu gelişmelerle, muhalefetin iktidara gelebilmek için beklediği fırsat ekonomi alanında ortaya çıkmıştır. Hükümet ile muhalefet arasındaki bu iktidar kavgası da ekonomide krizi derinleştirerek toplum nezdinde siyasete duyulan saygı ve güven ortamını zedelemiştir.
Siyasi Kutuplaşma ve Toplumsal Gerilimler
Özellikle futbol kulüpleri arasında gördüğümüze benzer şekilde fanatizmi andıran siyasi kutuplaşma, Türkiye’de toplum kesimleri arasında gerilimlere neden olmaktadır.
Bunun neticesinde, farklı siyasi görüşlere sahip vatandaşlar arasındaki diyalog eksikliği, toplumsal uzlaşıyı zorlaştırmaktadır. Siyasi parti liderlerinin seçmenlerini konsolide etmekte kullandıkları propaganda dili kutuplaşma yerine, icraat ve proje odaklı söylemlerle dikkat çekmelidir.
Bu bağlamda, liderlerin daha yapıcı bir dil kullanması ve toplumun tüm kesimlerini kucaklaması, tabanda oluşan gerilimlerin azaltılması için önem arz etmektedir.
Toplumsal Değişimler ve Yeni Nesil
Türkiye, diğer ülkelerden farklı olarak daha keskin vehızlı bir değişim sürecinden geçmektedir. Özellikle“Z Kuşağı” olarak sınıflandırılan genç nesil, geleneksel değerlerle modern yaşam arasında bir denge kurmaya çalışmaktadır.
Eğitim, teknoloji, çevre ve doğa olayları ile küreselleşme, gençlerin dünya görüşünü ve beklentilerini başkalaştırmaktadır. Kolay ve hızlı bir şekilde sınırsız bilgiye erişim, bilgi kirliliğinden etkilenmelerine neden olmaktadır. Gençlerin yaşları itibariyle kendilerini bir birey olarak kanıtlama ihtiyacı duymaları, sosyal medya üzerinden popülerlik elde etme çabalarıyla birleştiğinde, olumlu olduğu kadar olumsuz sonuçlar da doğurmaktadır. Sosyal medya, gençlere kendilerini ifade etme, ilgi alanlarını paylaşma ve benzer düşünen insanlarla bağlantı kurma imkanı sunarken, aynı zamanda rekabetçi bir ortam yaratarak gençler üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır. Bu baskı onları riskli davranışlara da sürükleyebilmektedir. Böylelikle gençlerin gerçeklikten koparak sanal dünyada gerçek hayatın ahlaki ve hukuki kurallarını aşabilmelerine neden olmaktadır. Gençlerin sanal dünyadaki çocuksu hayatlarının, yetişkinlerin gerçek dünyadaki yasaları ile yargılanması gençleri sisteme karşı daha tepkili hale getirmektedir.
Yetişkinlerin gençlerin çağını anlayabilmesi, sosyal medya davranışlarının gerçek hayattan ayrı düşünülerek, buna uygun daha yapıcı yasal düzenlemeler getirilmesi gerekmektedir. Kabul etmeliyiz ki artık bizim çocukluğumuz yok. Bizim çocuklarımız ve onların çocukluğu var. Onların yaşadığı dönemin şartları farklılaştı. Bizim yaşadıklarımızı yaşamaları onları çağın gerisine itecektir. Çocuklarımızdan hayallerimizi değil, hayallerini gerçekleştirmelerini beklemeliyiz ve buna katkı sağlamaya çalışmalıyız.
Gençlerin potansiyelini en iyi şekilde değerlendirmek ve onların geleceğe dair umutlarını desteklemek, Türkiye’nin geleceği için tek projesi olmalıdır.
Umut ve İyimserlik
Bahsettiğimiz tüm bu zorluklara rağmen, Türk halkı gençliğiyle birlikte geleceğe dair hala umudunu koruyor. Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusu, girişimci ruhu ve zengin kültürel mirası, ülkenin potansiyelini artırıyor.
Ben de Türkiye’nin, ekonomik zorlukların üstesinden gelerek, toplumsal uzlaşmayı sağlayarak ve bölgesel istikrara katkıda bulunarak daha aydınlık bir geleceğe ilerleyebileceğine dair inancımı korumaktayım.
Türkiye bu zorlu dönemden geçerken, ekonomik istikrarın sağlanması, toplumsal uzlaşının güçlendirilmesi, bölgesel barışa katkıda bulunması ve genç nüfusunun potansiyelini en iyi şekilde değerlendirmesi ile geleceğe emin adımlarla ilerleyebilecektir.
Kamil Halktan ÜNVER
Ankara Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı